Filistin Gerçeği

Bilindiği üzere Filistin’in bulunduğu coğrafya daha önce Osmanlı Devleti idaresindeydi. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti yenilince Araplar İngilizlerin de kışkırtmasıyla Osmanlıya baş kaldırarak kendi ulus devletini kurmaya çalıştılar.

Bu arada Doğu Avrupa’dan kovulan, ayrılan bir kısım Yahudiler de kendilerine yerleşim yeri olarak Filistin topraklarını tercih ettiler. Burada bedelin çok üzerinde verdikleri para ile toprak satın aldılar. Paranın tatlı yüzüne kanan, gözü doymaz Araplar toprak sattıkça sattı. Zamanla artan Yahudi göç dalgası sonucu başlangıçta 7-8 bin olan Yahudi nüfusu 1910 yılına gelindiğinde sayıları 100 bini geçti. Yine 1925’e kadar satılan arazi miktarı 944 bin dönüm iken 1930 yılı sonunda 1 milyon 700 bin dönüme çıktı. Nüfus ve toprak bakımından yeterli düzeye gelince 1948 yılında Yahudi Milli Konseyi İsrail Devletinin kuruluşunu ilan etti.

Aynı şekilde Filistin Devleti de uzun uğraşlar sonucu1988 yılında Yaser Arafat önderliğinde devlet olarak kuruluşunu ilan etti. İç içe, yan yana iki devlet. Birisinin halkı Müslüman diğeri Yahudi.

Doğal olarak sonuçta iki zıt kutbun arasında sürekli çatışma, huzursuzluk başladı. Birleşmiş Milletler çözüm olarak (BM) Yahudiler, Araplar ve Uluslararası Kudüs diye üç bölge oluşturdu. Bu bölünmeye Arap ülkeleri itiraz edince ilk İsrail Arap savaşı 1948 yılında başladı. O günden bugüne silahlar, bombalı saldırılar susmadı, nice masum çoluk çocuk sivil öldürüldü. Kan gölüne dönüşen bölge hep acı ve gözyaşı ile anılır oldu.

Her ne kadar tarafsız ülkelerce İsrail Filistin arasındaki gerginliğin sona ermesi için yoğun çabalar gösterildiyse de bir türlü kalıcı çözüme ulaşılamadı. En son 6 ay önce Çin’in arabuluculuğunda diplomatik ilişkilerle sulh ve huzurun tesisi edilmesi yönünde karar alınmıştı. Ve yine Suudi Arabistan ABD nezdinde girişimlerde bulunarak İsrail ile barış fırsatı oluşturmaya çalışıyordu.

İşte böylesine kritik bir dönemde henüz anlaşılamayan nedenlerle Hamas, geçtiğimiz 7 Ekim günü İsrail’e saldırı düzenledi. Haliyle İsrail de en acımasız şekilde karşılık verince her iki taraftan yaklaşık 2 bin kişi hayatını kaybetti. Görünen o ki karşılıklı savaş devam edecek.

Bu kısa girişin sonucunda rahatlıkla diyebiliriz ki; kendi tapulu topraklarını Yahudilere satan Araplar işin bu duruma geleceğini tahmin edemediler. Hatta doğacak tehlikenin farkına bile varamadılar. Ne yazık ki son pişmanlık fayda etmemekte. Sonuçta masum halk zarar görmekte.

Tabii bu gelişmelerden bizim de ders almamız lazım. Tarih ders almak için vardır. Tarihten ders almayan milletler yok olmaya mahkumdur. Bugün Katar başta olmak üzere Ortadoğulu kişi ve şirketlere önemli miktarda toprak satışı yapılmakta. Allah göstermesin Filistin’in akibetine düşersek torunlarımız bize lanet okuyacaktır.

Bu arada yaşanan İsrail Filistin savaşı nedeniyle yurdun hemen her yerinde İsrail’i protesto mitinglerine tanık olmaktayız. Siyasal İslamcılar ile heyecanına hakim olamayan gençler “Mehmetçik Gazze’ye” diye bağırmakta. Bu provokasyonlara alet olmamalıyız. Mehmetçik kimsenin babasının emir eri değildir. Gitmek isteyen varsa yol açıktır engel olan yoktur. Türk Milleti tarihi iyi bilir. Türk milleti dostunu da düşmanını da tanır. Umarız ki yöneticiler sokak sloganı ile değil devlet aklı ile hareket eder. Nitekim sayın Cumhurbaşkanımızın kabine toplantısı sonrası yaptığı denge mahiyetli açıklama memnuniyet vericidir. Unutulmamalıdır ki öncelikli ilkemiz; “YURTTA SULH CİHANDA SULH” tur.

Bu böyle biline…